Blog yazıları ARŞİVİ


(Dikkat: Yazılarımız Yukarı en eski- Aşağı doğru en yeni olarak yazılmaktadır.)

KİŞİLİK VE ŞAHSİYETİN OKULU OLUR MU?

          Bloğumun ilk yazısına başlarken seçimimi en değerlisi, en beğenimlisi, en önemlisi ne olabilir acaba  yaşadığım şehirde,  diye kendime sordum. Belki bu konu ve detayları sonuca doğru gittikçe reklam niteliği bile taşıyabilir başlı başına, taşısın arkadaş vede helal olsun…Neden mi Çünkü  Konumuz İnsan babam İnsan.  Parayla pulla ölçülmez bu dava.  Bütünüyle yaşayışımızı Nefesalıpverdiğimiz şehirle ekmeğini yediğimiz yerle birleştirmeden içiçe olmadan bir fayda beklemek yanlış olur. Birey olarak 10 senede yapılacak olanı 10 günde yapmak nasıl bir olay acaba? Evet şaşırmamak elde değil. Maalesef şehrimizde yapılanlardan haberdar olmak elimizde. Şimdi buradasın ve başlık olarak sorduğum sorunun cevabına odaklayarak okuyorsun bu yazıyı . Evet şehrimiz Bursa da böyle bir yer var mı,  kişilik ve şahsiyet eğitimi yapılmaktamı?  Bu sorunun cevabını biraz araştıralım bakalım ne kadar sürede bulacağız. Siz bulamazsanız eğer, daha detaylı bilgiyi bir dahaki yazımda yanıtlayacağım. Görüşmek Üzere… Saygı ve sevgilerimle…/05.12.2011   

                                                       Başarıyı arttırma merkezi/Bursa
 
 
KİŞİLİK VE ŞAHSİYETİN OKULU : BAŞARIYI ARTTIRMA MERKEZİ (B.A.M)

Önceki yazımda sormuş olduğum sorunun cevabı: Başarıyı Arttırma Merkezi. Dünyada bir ilk ve tek olan bu merkez ile aynı şehirde yaşadığımdan dolayı onur duyuyorum. Kısaca B.A.M 'ın Asıl işi 0'dan  60 yaş'a kadar  isteyen herkese kişilik ve şahsiyet eğitimleri vermektir. 2007 yılında bursada kurulmuştur. B.A.M., Kişilik ve Şahsiyet Eğitimlerinden hareketle, başlıca beş ana konu: dikkat, özgüven, sade zihin, güçlü zeka, fikir üretimi üzerinden; ailede saygı ve sevgi, tasarruf, başarı, meslek başarısı, vatan millet sevgisi, sosyal yön, yetenek ve vasıfların ortaya çıkarılması, bireyin kendiyle barışık olması, zihnin rahat ve huzurlu olması gibi insana lazım olan ve insanın var olduğu her yerde yaşantısına düzen ve sistem getirebilecek her türlü konuya eğitim konularının içinde yer vermektedir. Bireysel yada Kurumsal olarak iletişime geçip hayatınıza yeni bir başlangıç yapmanızı önemle tavsiye ederim. Kendinizle tanışmaya hazırmısınız? Kişilik ve Şahsiyet Eğitimcileri sizi bekliyor.  Ayrıntılı bilgi ve iletişim için:  Buraya Tıklayınız... /14.12.2011
 



ÖRGÜNÖZ FİKRİNİN MİMARI ABDULKADİR DURU’NUN HAYATI /İŞADAMI-YAZAR-ŞAİR (1920-1989)


Bu blog yazımı Örgünöz fikrinin mimarı, İşadamı-Yazar ve aynı zamanda Şair olan Abdulkadir Duru’nun hayatına ayırdım. Buyrun:

Erzincan- Kemaliye'nin (Eğin) Apçağa köyünde 1920 yılında doğan Duru, Eminağagil lakabıyla anılan ailedendir. Ailenin diğer mensupları farklı illere giderken Sandık Emini olarak görev yapan dedesi Eğin'de yerleşmeyi tercih etmiştir. Çünkü Yavuz Sultan Selim zamanında verilen bir ferman ile et kethüdalığına, IV.Murad döneminde de odun ve kömür kethüdalığına sahip olan Eğin, zamanın ticaret merkezlerinden biri olarak ekonomik kalkınmışlığı ile cazip bir şehir durumundadır. Nitekim oğlu Osman Bey, İstanbul'da sarayın et ihtiyacını karşılayan tüccarlardan biri olmuştur.
 
Abdulkadir Duru - (1920-1989)     
     

Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı'nın yokluk, acı ve kederinden bu şehir de nasibini almış, ticaret ve zanaat hayatı sönmüş ve göç veren bir şehir haline gelmiştir. Abdulkadir Duru, babasının göç etmemesi ve İstanbul'da eğitim imkanı da sağlayamaması nedeniyle , mevcut mesleklerden birini seçmek mecburiyetinde kalmış ve kunduracılığı seçmiştir. Önceki dönemde Anadolu'nun ayakkabı ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayan Eğin'de kunduracılık mesleği değerini korumakla birlikte, sanayileşmenin gerisinde kaldığı için yerel ihtiyaca cevap verir niteliktedir. Eğitimini sürdürememeyi ve yerel bir zanaatkar olmayı daha fazla kabullenemeyerek 16 yaşında tek başına İstanbul'a gitmiş, gündüzleri ünlü bir ayakkabı ustasına ücret almaksızın çırak olmuş, geceleri de hamal postalları vb. para kazanabileceği iş yaparak hayatını kazanmıştır. Ustasının verdiği onay ile kendi işini kurarak kısa zamanda aranılan bir ayakkabı imalatçısı olmuştur. Amcazadesi Ahmet Kutsi Tecer'in milletvekili olduğu dönemde Ankara'ya gelerek eğitimini sürdürmek için imkan aradıysa da, babasından bile maddi destek almayacak kadar özgür bir ruha sahip olan Duru, İstanbul'a ilk geldiği zaman kendi kendine verdiği “kimseden para da dahil hiçbir destek almayacağım” sözünün esiri olarak bu kez İzmir'e giderek mesleğinde ilerlemeye devam etmiştir.

Kültürel ve genetik mirasının dürtüsüyle iş ve meslek hayatında iddialı ürünler ortaya koyarak adını duyurmakla kalmamış, düşünce ve eylemleriyle de çevresindeki insanlara “ne iş yapıyorsan mutlaka en iyisini yap” ilkesini benimsetmeye çalışmıştır. Genç Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte emeklemeye başlayan bir birey olarak, o güne kadarki hayatı boyunca edindiği tecrübeleriyle “muasır medeniyetler düzeyine ulaşmak için asıl engelin Girişimcilik ve Yenilikçiliğe imkan vermeyen zihniyet “olduğunu görmüş ve bunun için “Kültür ve Fikirle Aydınlatma” derneğini kurmuştur. Herhangi bir akademik kariyeri olmaması sebebiyle ve ergin insanlara özgü tevazusuyla, vatandaşlık görevi bilinci içerisinde düşünce ve görüşlerini paylaştığı dernek çalışmaları sırasında, bazı sözlerinin yanlış anlaşıldığını, bunun da fayda yerine zarar vereceğini düşünerek yazmaya başlamıştır. Örgünöz Fikir Sistemi tanımlamasıyla ortaya koyduğu dünya görüşünü, “Fikir kulaktan önce eylemden girer” diyerek kendisi uygulamak üzere, memleketi olan Kemaliye'de kendine ait şifa bağı mevkiinde bir “Teknokent” kurmuştur. Ulaşım zorluğuna ve arazinin elverişsiz olmasına rağmen kunduracılık hayatı boyunca kazandıklarını harcayarak 1975 yılında başlattığı faaliyetine, 1980 yılına kadar devam ederek, çeşitli sanayi dallarında ar-ge çalışmaları ve üretim yapmaya imkan sağlayan atölyelerin bulunduğu, matbaa , ilkokul , lojman ve dinlenme tesisinin de yer aldığı bir yerleşke oluşturmuştur.




Boşa akan suları değerlendirmeye örnek olarak hidroelektrik santralı, atıkların değerlendirilmesi ve çevrenin korunması için örnek bir biyogaz tesisi, verimli arazilerin betonlaşmaması görüşünün örneği bir yerleşke ve ar-ge faaliyetlerinin önemine dair görüşünün örneği bir metal atölyesi kuran Duru, burada sanayinin gelişmesi için yeni ürünler yapmak isteyen genç girişimcilere imkan vermiştir. ”Girişimci yeteneğine sahip olan yenilikçilere ortam sağlamak “ olarak adlandırdığı bu çabalarını sürdürürken, bir yandan da İzmir, Ankara ve İstanbul'da iş hayatına devam etmiştir.

Çeşitli sanayi dallarında, inşaat ve basın- yayın alanında faaliyet gösteren sekiz şirketin kurucu ortağı olarak koordinatörlük görevlerini de yerine getirmiştır. 1980 den itibaren sağlık nedeniyle Ankara'da bulunmuş, 1984'de de Ankara'ya yerleşmiştir.

”Bütün yapmak istediğim insanların zihinsel tabulardan kurtulup kendi yeteneklerini keşfetmesi ve bunu hayata geçirmekte tereddüt etmemesidir. Çünkü Türk insanının tek zaafı kulağından yönetilmesi, tek eksiği de iş – ürün sahibi olmayı bilmemesi, ekonomik oyunlara gelmesidir. ” ifadesiyle yaptıklarını özetleyen Duru, 48 kitap yazmıştır. 1989'da vefatından sonra da çeşitli gazete yazıları vb. derlenerek kitapları yayınlanmıştır.

Bu blog yazımı kendisine ait bir söz ile bitirmek istiyorum: " İnanmadan evvel tespit ile bir dene. Kendin tecrübe etmeden bu tamam deme. Evvel bildiklerin doğru mu bir bak!.. Gel muayene edek de, kötüyü atak!.." Neşeniz bol olsun.../ 22.02.2012



Özden Gazetesi Takviminden…


Bu blog yazımda özden gazetesi takvim yapraklarından özenle seçtiğim yazıları sizinle paylaşacağım. Konunun özü kısaca anımızı ve kendimizi yaşamak. Buyrun :

MUTLU BİR HAYAT DÜZEYİNE ULAŞMAK İÇİN, KENDİMİZDE YAŞAMAMIZ GEREKTİR!

Yaşamımızda kaçınılacak tek mesele, dalgınlıktır. Evet dalgınlıktan kaçınmak her bakımdan şarttır. Çünkü insan dalgın olduğu zaman, her şeyi şaşkın ve şaşırımlı olur. Dalgınlıktan, kazalar olur. Unutmalar, ihmaller ve başarısızlıklar olur.
Tek söz: Dalgın insan hiçbir başarıya ulaşamaz ve hoşnut olacak hiçbir tarafı olmaz. Dalgınlığın, sayılayamayacak kadar acı ve kötü sonuçları olduğunu bilmeyen yoktur. Ancak dalgınlık neden olur ve nasıl giderilir ona bakalım.
Dalgınlığın birinci sebebi; ümitsizliğe düşmektir.
İkincisi; bir çok şeyler düşünüp zihnini fuzuli meşgul etmektir.
Üçüncüsü ise; küçük düşecek iş ve davranışlar edip o ezikliklerin baskısında kalmaktır.
Dördüncüsü de; özentilere kapılıp kendisinden uzak yaşamak ve ona göre hayal kurmak ve hayal ile yaşamaktır.
Bunların dört türü de duyumsallığın aç ve susuzluğundan olan hastalıklardır.

Anını ve kendisini yaşayamayan her insan, duyumsal ihtiyaçlarını karşılamayan kim olursa olsun ve maddeten nasıl yaşarsa yaşasın, adı geçen hastalıklardan birine yakalanır ve bu yüzden dalgın olur.
Dalgınlık ya devamlı ya da geçici olur. Geçici de olsa, dalgınlığın getirdiği acılar, unutulmayacak acılardır. Böylesi unutulmaz acılara düşmemek için dalgınlıktan kurtulmak gerek. Bu kurtuluşun tek çaresi, kendimizde yaşamak olacak. Buna aklı başında olmak derler. İnsanın; “Ben aklı başında olacağım” demesi ve bu tür çabası yer tutmaz. Çünkü olmaz. Aklı başında olabilmek için, anını yaşamak ve kendini yaşamak çabası tutarlıdır. İnsanın aklını kendisinde tutması ve damarlarına dikkatini bağlaması kadar faydalı hiçbir yaşantı düşünülemez.

İnsanın dikkatini kalbinin atışına bağlaması, hemen neşe yapar. Tecrübesi zor değil. Her zaman neşeli yaşamak isteyen, dikkatini kendisinden ayırmasın. Bu konuda insanın aklını kendisine bağlaması için, dikkatini ya tüm damarlar, ya kalbinin atışına bağlaması ile kendisine bağlayabilir de onun için muhtelif tavsiyelerde bulunuyoruz. Mesele, insanın kendisinde yaşamasıdır.
An-be-an kendisini takip etmek ve dikkatini, kendi derinliklerini izlemekle devam etmek, insana büyük mutluluklar getirir. Uyanık olur, zeka daima kuvvet kazanır.
İşte büyük problemimizi böyle çözümler, mutlu yaşantımızı düzeye ulaştırmış oluruz. Demek ki dalgınlıktan kurtulup uyanık ve mutlu bir hayat düzeyine ulaşmak için, kendimizde yaşamamız gerektir. Bu önemli gereği yerine getirmemiz için kolayı da; dikkatimizi kendi vücudumuzun derinliklerinden kolayımıza gelen bir yerine bağlamamızdır.
İşte kolayı!.. İşte dalgınlıktan kurtulmanın yolu!.. Zor bir şey değil, yaparız. Olmuyorsa, vazgeçer eski yaşantımıza devam ederiz. Ne olursa olsun faydası sayıya sığmayacak kadar çok olan “Anını Yaşa, Kendini Yaşa” parolası, herkes için her türlü mutluluk kapısıdır.
Kaynak :  2012 Özden gazetesi Takvimi / 06.04.2012
 
Kaynak :  2012 Özden gazetesi Takvimi / 04.05.2012
Bloğumuza yurtdışı'ndan ziyaretler başladı...
Merhaba,
Bu yazımda sizlerle bir istatistik paylaşacağım. 20 ve 21 Mayıs 2012 tarihlerinde son 20 ziyaretçi arasında Amerika ve japonya'dan gelen ziyaretçiler olmuştur. Bu istatistik tabloyu aşağıda inceleyebilirsiniz.
22.05.2012
“ Bursa’mızı Tanıyalım” Sayfamız gelişiyor…
 
Merhabalar;
Gün geçtikçe gelişmekte olan sayfalarımız arasında yer alan “Bursa’mızı Tanıyalım” ilgi çekmeye ve takipçi sayısını arttırmaya devam ediyor. Özellikle gidilmesi ve görülmesi gereken yerler başta olmak üzere şehrimiz atmosferini renklendiren mekanları adeta günyüzüne çıkartıyoruz.
 
Tophane'den Ulucamii  tarafına görünüm (Bursa)
 Tarihi bir yerimizden tek fotoğraf yerine, daha çok fotoğraf ile o mekana gitmeden bilgi sahibi olmanız için özen gösteriyoruz. Eğer sizde şu an burada iseniz ve “ Bursa’mızı Tanıyalım” sayfamızı hala ziyaret etmediyseniz, hemen keşif yapmanızı tavsiye ederiz. İnanın bir dahaki ziyaretinizde en yeni fotoğraflar ve yazılar ile sizi bekliyor olacağız…Görüşmek üzere… 23.06.2012

B.A.M. (Başarıyı Arttırma Merkezi) kendi yerine taşındı...

Bloğumun ilk iki yazısında yer verdiğim B.A.M Özlüce Mahallesi' ndeki kendi yerine taşındı. Daha yeni başarılara imza atmanız dileklerimizle...Ayrıntılı bilgi ve iletişim için buraya tıklayınız... (25.07.2012)
Başarıyı arttırma merkezi/Bursa

 ALDIĞIMIZ KARARLARI UYGULAYALIM
 
Merhabalar;

Bu blog yazımızın konusu “ Karar almak ve uygulamak” hakkında olacak. Aldığımız kararları uygulamanın ne kadar önemli bir konu olduğunu resmen hayatımıza yön verdiğinin farkına varacağız. Farzedelim sigara bırakmak istiyoruz, ama sadece istiyoruz bir sürü bahane saymakla bitmez durmadan sıralıyoruz. Eee ne oldu hadi bırak da görelim, o sıraladığın bahaneleri tek tek içsene o sigara gibi. İşte kararlı oldunmu o bahaneleri sigara gibi içtiğine şahit olursun. Tabiiki bu sigara örneği ciddiyetle bırakmak isteyenlerde fayda sağlayacaktır. Kararlı olan insan ciddiyetle arkasında durur. Belki ilk seferde başarılı olamayacak olabilir. Tekrar kararını bozan etmenin üzerine gitmesi yada tespitini yapması bile sigarayı bırakma da ne kadar kararlı olduğunu gösterir. Hayatımızın her safhası karar almak ve uygulamak yada uygulamamak la geçer. Bu aslında kendimize verdiğimiz bir söz niteliği taşır.
 Aldığımız kararları yerine getirdikçe bir özgüven yükselmesi yaşarız içimizden. Bu da bize bir neşe coşku verir. Çok küçük bir örnek daha verelim: Kitaplığımızda kaç adet okunacak kitabımız var belki çoğumuz biliyor yada bilmiyor da olabilir harekete geçelim ve sayalım bakalım. Mevzu sizin aldığınız bir karar ve bir sonuç olması, bu da konu olurmu canım deyip geçmeyin. Aldığınız bu karar ve sonucuna şahit olduğunuzda kendi kendinize bir sevinç yaşarsınız. Mutluluk verir, çünkü o kararı siz aldınız ve uyguladınız. Aldığınız kararları uyguladıkça artık hedeflere ulaşmanın verdiği neşe ve mutluluk sizi daha büyük adımlar atmaya götürecektir. Neşeli ve Mutlu kalın… (14.11.2012)
 
SORUMLULUK BİLİNCİYLE YAŞAMAK
 Merhaba;
Sorumlu olmak, sorumluluk sahibi olmak, kendimizden sorumlu olmak, ailemiz, evimiz, Apartmanımız, sokağımız, Mahallemiz, semtimiz derken….. ta evrenin en ince noktasına kadar sorumlu olduğumuzun farkındamıyız acaba… Moda mı arıyoruz bence şu çağın en iyi modası bu olsa gerek. Amannnnn sorumlu olup ne yapacaksın yaşa gitsin işteee demii, iyide yaşamak yemek yemek, çay içmek, yat kalk sabah olsun, çalış, gez dolaş tan ibaret se zaten bu şu fiziki gövde yapımızın ihtiyaçları değilmi… Milyarlarca insan aynen bu şekilde değilmi. Bizim ne farkımız varki. Sorumlu olduğumuz öncelikle kendimiz var. Evet her şey den önce bu sorumluluğu kendimize yöneltme ihtiyacımız başta geliyor. O zaman ne oluyor işte o milyarlarca insandan ben diyorsun evet farklı olmaya başladım, neden sorumluluğumu kendime çevirdim. İşte maç şimdi başlıyor. Başta kendine dikkat eden bir birey, farkında olan bir birey, kendini araştıran ve sorgulayan bir birey, Hoopppp ben şu an ne yapıyorum, ne yapmalıyım diyen birey…..
 
Hedef = İnsan/(En büyük sorumluluğumuz)

 İnsanca yaşayışı gerçekleştiren bir birey varmı şu anda diyen bir birey… Örfü adeti, öz kültürünü yaşayan, vatanına milletine sahip çıkan, kendi insanıyla başta dost olan, Fikir adamı olan, Sahip de sahip işte… Sorumluluğunu bilen bir insanın emareleri bunlar…Ama tabi Sorumluluğunu bilen insanlar olmasa şu an yaşadığımız çağda ne bizim kalemimizden çıkar bu yazılar, ne de aklımıza gelir. Yani eksikliklerimizle uğraşacağımıza vakit kaybedeceğimize, Tespit ettiğimiz yeteneklerimizi dahada geliştirmek bizi dahada kendimize yaklaştıracak sorumluluk duygusunu artıracaktır. Güzel bir caddede  geziyorsun attın Muz kabuğunu yere . 1 km sonra başka bir muz kabuğundan dolayı yerdesin eeee ne oldu. Suçlumu arıyacağız haklımı? Ne suçlu ne haklı…Verimli bir davranışımız olmadıki sonucuda verimli olsun. Çok basit bir örnek ama, o çöpü yere atmamakla sorumluyuz. Bu ağızdan beğenimsiz konuşmamakla , beğenimli konuşmakla ve bu hareketide aynen verimini kaybetmeden devam ettirmek en baş sorumluluğumuz, işte ye iç yat kalk, çalış dan bir an olsun bir fark yakaladık… Mutlu ve Neşeli anlar… (09.02.2013)
Bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp…

Ne kadar bilsek de zaman akıyor ve yeni bilinenler, yeni öğrenilecekler her an yenileniyor, Yenilenmezse hayat akmıyor o anı yakalayamıyoruz, evrenin genel işleyişi böyle. Yenilenerek yani insan tekamül ederek devam ediyor. Bilmek ve öğrenmek ile ilgili bu köşe yazımız. Yazımı renklendirmek amacıyla Aşağıda bir alıntı sunacağım size.  


Bir diş de sarımsak…    

      Vaktiyle kurnaz, bilgiçlik taslayan, gerçekte bilgisi olmayan bir kadın bir gün komşusuna gider. “Komşum senin baklavanın methini duydum, ben de baklava bilirim ama, bir de senden duyayım tarifini dedim. Sen nasıl yaparsın.” Diyerek, aslında baklava yapımını bilmediği halde biliyormuş gibi komşusuna tavır takınır. Komşusuda başlar anlatmaya. İşte şu kadar un ile hamur açarım. Komşu kadın her sözün arasında; “Benim bildiğim gibi demektedir.” Komşu hanım aldırmaz, devam eder. Şu kadar zamanda pişiririm, benim bildiğim gibi, işte şöyle keserim, yine benim bildiğim gibi, derken komşu sinirlenir ve bir diş de sarımsak koyarım. Tabi komşu bilmediği için, yine; aynen benim bildiğim gibi der ve derhal eve gidip, komşusunun tarifi üzerine sarımsaklı baklavayı yapar. Tabi sonuç malumunuz.

     Evet günümüzde pek çoğumuz bu örneğin timsali. Çünkü “Bilmemek değil, öğrenmemek ayıp. “Sözünün tersi yürürlükte. Aşağılık duygusunun, sorup, öğrenmek ihtiyacını törpülemesi nedeniyle bilmedikleri halde bilmişlik taslayarak yada bildikleriyle idare etmeye çalışarak günler geçiriliyor. Böylece, “Nerede bilmişlik, orada cehalet. “ sözünün örneği verilmiş oluyor.

      Gerçekte; öğrenim ihtiyacı durunca, cehalet başlayacağı için, beşikten mezara kadar öğrenmek gereğini hepimiz de bilir hatta savunuruz. Ama uygulamak gerektiğinde nedense kaçaklar olduğu göze çarpıyor. Hangi konuda olursa olsun, bilmenin ezikliğiyle, öğrenmek çabası yerine, bilmediğini belli etmemek çabası hakim oluyor.

      Bu yazıdaki eğitim uygulamamamızda cehaletten kurtulup, bilgiçlik yerine, gerçek bilgin vasfına sahip olmayı talim etmeyi amaçladık. Uygulayanlara başarılar dileriz.
 

Kaynak: Örgünöz’ de iş içinde eğitim – (Sayfa/154-155)

      Gerçekten bilmediğimize biliyorum demek bizi öğrenmekten alıkoyar buda bizi yerimizde saymaya hatta gerilere gitmeye cahil kalmaya mahkum eder. Bir dahaki yazımızda görüşmek dileğiyle... (15.04.2014)



 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder